Hastalıklar

Karaciğer Fonksiyon Testleri

Prof.Dr.Ahmet Dobrucalı, Stj.Dr. Ercan Ayaz

Karaciğer fonksiyon testleri, karaciğer ve safra yolları hastalıklarının teşhisi, hastalığın şiddetinin belirlenmesi, tedavinin düzenlenmesi ve tedaviye alınan yanıtın değerlendirilmesinde kullanılır. Karaciğer fonksiyon testleri 3 ana gruba ayrılabilir; Karaciğerde hücre hasarının değerlendirilmesinde kullanılan testler, safra akımının değerlendirilmesinde kullanılan testler ve karaciğerin sentez fonksiyonlarını değerlendiren testler.

A)  Karaciğerde hücre  hasarının  (hepatosellüler hasar)  değerlendirilmesinde  kullanılan testler

Transaminazlar [ Aspartat aminotransferaz (AST veya SGOT) ve Alanin aminotransferaz (ALT veya SGPT) ] :

Transaminazlar  karaciğer hücrelerinde (hepatositler)  glukoneogenez sırasında  oksalasetat ve  pirüvat oluşumununda aspartat ve alaninden  ketoglutarik asite  amino asit transferini katalize eden enzimlerdir.  Hepatosellüler hasarın en iyi göstergeleridir.  ALT  hepatositlerin stoplazmasında bulunur ve karaciğer için  AST ye  göre  daha spesifiktir.  AST  hepatositlerde   hem  stoplazma  hem de mitokondride  bulunmakla birlikte   karaciğer dışında  kalp ve iskelet kası, kırmızı kan hücreleri (eritrositler), böbrek,  pankreas, akciğer ve beyin  gibi  başka organlarda da  bulunduğundan karaciğer hücre hasarının gösterilmesindeki duyarlılığı  ALT  ye göre  daha düşüktür. ALT normal olduğu halde  sadece AST  seviyesinde artış görülmesi karaciğer dışındaki diğer organların  hasarını  akla getirmelidir.  Myokard infarktüsü, kas  hastalıkları, kas travmaları, ağır  egzersiz, akciğer infarktüsü ve hemoliz (kırmızı kan hücrelerinin parçalanması)  bu  durumlara örnek verilebilir. Tek başına ALT  yükselmesi genellikle bir karaciğer hasarı ile birliktedir. Normal kişilerde  fazla miktarda  yağ içeren bir  yemek  ve  yüksek dozda (>3g/gün)   parasetamol kullanımı sonrasında ALT seviyeleri  geçici olarak  yükselebilir (Parasetamol- ağrı kesici olarak toplumda çok sık kullanılan bir ilaç).

Normalde kandaki ALT seviyesi AST  den daha yüksektir ve AST/ALT oranı <1 dir.  Hepatosellüler hasar oluşturan hastalıklarda  her iki enzimde  de artış  görülür ancak AST / ALT  oranı yinede 1 in altındadır.   Bu oranın bozulduğu, yani  AST nin  ALT den  daha  yüksek olduğu  haller;  alkole bağlı karaciğer  hastalıkları (alkolik hepatit, alkolik  steatoz – yağlanma),  karaciğer sirozu, kolestaz  (safra akımının engellenmesi) ve  fulminan  Wilson  hastalığıdır (karaciğerde bakır birikimi sonunda oluşan bir hastalık, Bkz Wilson hastalığı).  Bu hastalıklarda AST/ALT oranı 2 nin üstüne çıkabilir. Alkol dışı karaciğer yağlanmasında (Nonalkolik steatohepatit) AST / ALT oranı <1 dir.

Serum  transaminaz düzeyinin 30IU/L olması patolojik olarak kabul edilir.  Transaminaz değerlerinde  normalin 2-5 kat artış  hafif derecede artış olarak adlandırılır ve aşağıdaki hallerde görülebilir;

  •  Karaciğer yağlanması (Hepatosteatoz)
  • Kronik hepatit B  ve C
  • Alkolik karaciğer hastalığı
  • İlaçlara  ve toksinlere bağlı enzim  yükselmesi (bitkisel çaylar, ağrı kesiciler, antibiyotikler, nöropsikitarik  ilaçlar,    uyuşturucular, A vitamini  vb.)
  • Hemokromatoz (vücutta değişik organlarda demir birikimi ile giden bir hastalık, bkz. Hemokromatoz)
  • Viral hastalıklar (EBV, CMV enfeksiyonları) (EBV; Ebstein-Barr virüsü, infeksiyöz mononükleoz veya öpücük hastalığı  olarak adlandırılan hastalığa neden olur) (CMV- Cytomegalovirus)
  • Otoimmün hepatit
  • Wilson hastalığı
  • Alfa -1 antitripsin eksikliği
  • Gluten enteropatisi (Çölyak hastalığı)
  • Sağ kalp yetersizliği
  • Hipertiroidi (Tiroid bezinin aşırı hormon üretmesi)

Transaminaz seviyelerindeki aşırı yükselmeler (>2000 IU/L)  akut viral hepatitlerde, iskemik hepatitte (Akut dolaşım yetersizliğinde- şok –  karaciğer kan akımının yetersiz olmasına bağlı oluşan karaciğer hasarı, hipoksik hepatit) ve toksik hepatitte  (ilaçlar, mantar zehirlenmeleri vb. bağlı hepatit) görülür. İskemik  ve toksik hepatitlerde  transaminaz seviyeleri  3000-5000IU/L ye kadar  yükselebilir.  İskemik hepatitte serum LDH  seviyesi de artmış olup  viral hepatitlerden farklı olarak  ALT / LDH oranı <1,5 dur.

Laktik dehidrogenaz (LDH):

Vücutta hemen hemen tüm dokularda, özellikle karaciğer, kalp ve iskelet kası, eritrositler, akciğerler ve böbreklerde bulunan sitoplazmik bir enzimdir. Karaciğer izoenzimi (LDH5), hepatosellüler hasarda  ve karaciğer tümörlerinde (hepatosellüler karsinom) ve karaciğer metastazlarında  artar.  Hepatosellüler hasarda LDH artışı ALT artışı ile birliktedir. İskemik hepatitte  artış daha belirgindir.  ALT / LDH oranı  genellikle  1,5 un üzerindedir, ancak iskemik hepatitte LDH ın daha fazla yükselmesi nedeniyle bu değer azalır. Kronik hepatit veya sirozda serum LDH seviyesindeki yükselmeler hepatosellüler kanserin bir bulgusu olabilir. AST nin normal olduğu LDH artışında  karaciğer dışı organların hastalıkları düşünülmelidir.  Hemoliz, lösemi ve lenfoma gibi hematolojik  maligniteler, myokard infarktüsü, akciğer infarktüsü (pulmoner emboli), çizgili kas hastalıkları / travmaları ve  kemoterapi  LDH yükselmesine yol açan diğer  hastalıklar arasında sayılabilir.

B) Karaciğerde safra akışının değerlendirilmesine yardımcı olan testler (Kolestaz – safra akımının yavaşlaması)

 Bu gurupta   alkalen fosfataz (AF),  gamma glutamil transpeptidaz (GGT), lösin aminopeptidaz ve 5′ –nükleotidaz  adlı enzimler, bilüribin adlı sarı renkli pigment  ve safra asitleri  bulunur.  Klinikte bunlar içinde en sık kullanılanlar AF, GGT ve bilüribinlerdir. Kolestazla giden hastalıklarda genellikle sarılık, kaşıntı,dışkı renginde açılma ve idrar renginde koyulaşma bulunur.

Alkalen fosfataz (AF):

AF, fonksiyonu halen daha tam olarak anlaşılamamış olan katalitik bir enzimdir ve  vücutta yaygın olarak  bir çok dokuda bulunur. Karaciğer ve kemikler  AF ın en çok bulunduğu organlardır. Plasenta, ince barsaklar, beyin, böbrekler, beyaz kan hücreleri (lökositler) AF içeren diğer organlar arasında sayılabilir. Büyüme çağındaki çocuk ve gençlerde, gebelerde, yağlı yemek sonrasında, ileri yaştaki kadınlarda AF seviyeleri fizyolojik olarak (herhangi bir hastalığa bağlı olmadan) yüksek bulunabilir. AF Karaciğerde sinüzoidal ve kanaliküler membranlarda ve hepatosit sitoplazmasında yerleşim gösterir ve safra akımının engellendiği hallerde kana karışarak  kandaki  seviyesini artırır. Primer bliyer siroz, sklerozan kolanjit, otoimmun  kolanjit, ailevi tekrarlayıcı  kolestaz, (benign rekürran intrahepatik kolestaz- Byler hastalığı), ilaçlara bağlı kolestaz gibi hastalıklar ve karaciğer tümörleri serum AF seviyesini yükselten hastalıklardır. Karaciğerde yukarıda sayılan patolojilerin olmadığı  AF yüksekliğinde amiloidoz, sarkoidoz, lenfoma ve granülomatöz hepatit gibi infiltratif karaciğer hastalıkları akla gelmelidir.  Wilson hastalığında AF seviyesi karakteristik olarak  düşüktür ve bu özellik fulminan hepatit ve hemolizli hastalarda daha belirgindir.

Yukarıda  sayılan  nedenler  karaciğer içi  safra  yollarında safra  akımının engellenmesine yol açan  hastalıklardır. Karaciğerden çıkan safra yolları ana safra kanalı (koledok) ile  oniki parmak barsağına bağlanarak safranın  barsağa akımı sağlanır. Karaciğer dışı safra yolları onikiparmak barsağı (duodenum) ve pankreas ile yakın komşuluk  gösterdiğinden bu organlardan kaynaklanan  tümörler safra yollarına  bası  yaparak  safra akımını engelleyebilirler. Bu durumda serum AF seviyesi yükselirken aynı zamanda serum bilüribin seviyesi de  artar ve  hastada sarılık ortaya çıkar (Tıkanma sarılığı).  Ana safra kanalı içinde oluşan taşlar da benzer bir klinik tablo oluştururlar. Bu nedenle  serum AF  yüksek  bulunan  her hastada ultrasonografi yapılarak karaciğer dışı safra yollarında bir  tıkanma olup olmadığı araştırılmalıdır.

Karaciğer dışında  kanda AF artışına yol açan diğer hastalıklar arasında  kemik hastalıkları (Kemik metastazları, Paget hastalığı, kemik tümörleri) ve kronik böbrek yetersizliği sayılabilir.

GGT (Gamma Glutamly Transpeptidase- GGTP):

Gammaglutamil transpeptidaz (GGT) hepatositlerde ve safra kanalı epitelinde bulunan bir mikrozomal enzimdir ve  AF  a  göre  karaciğer için  daha spesifiktir. Karaciğer dışında pankreas, kalp, akciğer, böbrek, dalak ve beyinde bulunur ve bu organları ilgilendiren hastalıklarda da   serum GGT seviyesinde bir miktar artış görülebilir.  AF ın aksine kemik dokusunda ve plasentada GGT bulunmaz ve gebelikte artmaz. AF ile birlikte artması  AF artışının  karaciğer kaynaklı olduğunu  düşündürür.  Gerek kolestazda , gerekse  karaciğerde hücre harabiyeti ile birlkte giden  hastalıklarda artabilir. Özellikle alkole  bağlı  hasarlanmanın  iyi bir  göstergesidir. Tek başına GGT yükselmesi aşırı alkol tüketiminde, mikrozomal enzim indüksiyonu yapan fenitoin ve barbitürat gibi ilaçların ve antiviral ajanların  kullanımında,  diabet, obezite ve hiperlipidemi gibi bazı metabolik hastalıklarda görülebilir.

Biluribin:

Kana rengini veren kırmızı kan hücreleri (eritrositler) hemoglobin denen bir madde içerirler. Yaşam süreleri yaklaşık olarak 120 gün olan bu hücrelerin dalakta yıkımı sonucunda ortaya çıkan hemoglobin sarı renkli bir pigment olan bilirubine dönüşür. Biluribinin kan seviyesi normalde 1,5mg/dl  nin altındadır. Sağlıklı bir insanda günde 250mg kadar biluribin oluşur. Biluribin seviyesi 2,5-3mg/dl nin üzerine çıktığında göz aklarında ve ciltte sararma başlar. Kronik karaciğer hastalıklarında serum biluribin  seviyesinin  yüksek seyretmesi kötü prognoza işarettir. Kanda ölçülen bilüribinin direkt ve indirekt olmak üzere iki ayrı formu bulunur. Direkt biluribin total biluribinin %15 den azını oluşturur (normalde <0,3mg/dl). Kan  hücrelerinin yıkımı  sonrasında ortaya çıkan biluribin indirekt bilurbin olup  böbreklerden  süzülmez  ve  idrar  çıkmaz. Kan hücrelerinin aşırı  miktarda yıkımlı sonrasında  kanda indirekt bilurinin seviyesi artar ve  hastada sarılık ve kansızlık (anemi) oluşur (Hemolitik sarılık). Karaciğer tarafından dolaşımdan alınan indirekt biluribin birçok değişimden geçtikten sonra direkt biluribin olarak safraya salgılanır. Karaciğer kanalları aracılığı ile safra kesesine ulaşan safra, ana safra kanalı aracılığıyla onikiparmak barsağına boşalır. Karaciğerde hepatosellüler hasar ve/veya  kolestaz oluşturan bütün hastalıklarda ve karaciğer dışı safra yolları tıkanmalarında serum biluribin seviyesi yükselir, sarılık, idrar renginde koyulaşma   ve deride kaşıntı görülür.  Kolestazla giden hastalıklarda  indirekt biluribin seviyesindeki  artış  çok daha belirgindir. Uzun süren kolestatik sarılıkta bir miktar direkt bilüribin  kandaki bir protein olan albumine bağlanarak delta bilüribin olarak adlandırılan bir bilüribin  çeşidi oluşabilir (Biliprotein). Bu tür bilüribin böbreklerden süzülemediğinden uygun tedaviye rağmen hastadaki sarılığın düzelmesi gecikebilir. Ailevi geçiş gösteren Gilbert sendromu, Crigler Najjar hastalığı, Rotor sendromu ve Dubin-Johnson sendromu gibi hastalıklar bilirubinin karaciğere alımında ya da karaciğer hücresi içinde metabolize edilmesinde yetersizlik sonucunda ortaya çıkan ve bilüribin seviyesinde artış ve sarılıkla seyreden hastalıklardır (Bkz. Sarılık).

Bilu

Biluribinin karaciğer hücresi tarafından alınması ve konjügasyonu sonrasında safraya atılımı
(EASL 46th Annual Meeting,March 30th – April 3rd 2011,Berlin, Germany)

Safra asitleri:

Safra asitleri sadece karaciğerde yapılmaları ve safra yolları ile barsağa döküldükten sonra ince barsağın son kısmından emilerek tekrar karaciğere gelmeleri nedeniyle karaciğer fonksiyonlarının değerlendirilmesi amacıyla kullanılır. Bu amaçla açlıkta ve toklukta serum safra asidi düzeyi ölçülür. Kolestazla giden  hastalıklarda serum safra asidi seviyesi yükselir.

Karaciğer günde 500-600cc  kadar safra ve 500mg  kadar safra asidi üretir. Safra alkalen pH da olup  safra asitleri, kolesterol, fosfolipidler (lesitin), bilüribin ve çeşitli elektrolitler içerir. Safra asitleri hepatositlerde primer safra asidi olarak sentezlendikten sonra (kolik asit ve kenodoksokolik asit) safra yollarına salgılanırak barsaklara ulaşır. Barsaklara geçen primer safra asitleri buradaki bakteriler tarafından sekonder safra asitlerine (deoksikolik asit ve lithokolik asit)  dönüştürülür. Safra  asitleri  barsaklarda yağ sindiriminde rol oynarlar. Barsaklara geçen safra asitlerinin %90 ı  ince barsakların son 80-100cm lik  kısmından (termimal ileum)  geri emilerek tekrar  karaciğere taşınır. Bu  şekilde karaciğerde sentezlenen safra asidi  miktarının üzerinde  kayıp  önlemiş ve  vücuttaki safra asidi  havuzu  korunmuş olur. Ancak 500-600mg kadar safra asidi ince barsaklardan emilmeden  kalın barsaklara geçer. Bu olay enterohepatik sirkülasyon olarak adlandırılır ve  her  öğünden  sonra 2-4  kez meydana gelir. Karaciğere  dönen safra asitlerinin bir kısmı (%10-50) karaciğer tarafından tutulmayarak genel dolaşıma katılır ve böbreklerden süzülür. Böbreklerden süzülen safra asitleri böbrek tüplerinden geri emildiğinden ancak %2 kadarı idrarla atılır. Vücuttaki  total safra  miktarı (safra havuzu) 2-4g  kadardır. Özellikle  kolestatik  karaciğer  hastalıklarının tedavisinde ve safra kesesi taşlarının eritilmesinde kullanılan  bir safra asidi olan ursodeoksikolik asit (UDCA) karaciğerde bir primer safra tuzu olan kenodeoksikolikasit’ten küçük bir miktar sentezlenir ve insandaki total safra asidi miktarının %5 ini oluşturur. UDCA in tedavi  amacıyla kulanılması sırasında bu oran %70 in  üzerine  çıkar. Safra içinde safra asitlerinin azalması ve / veya kolesterol miktarının artması  safra taşı veya çamuru oluşumuna  yol açar.

Karaciğerden oniki parmak barsağına akan safra miktarında azalma olması yağ sindiriminin bozulmasına ve yağlı ishale neden olur (steatore). Aksine kalın barsaklara  fazla  miktarda safranın  geçmesi de şiddetli ishal oluşturur (kolereik ishal). Tedavi için birinci durumda  safra asidi  vermek gerekirken ikinci durumda kalın barsağa geçen fazla miktarda safranın bağlanarak etkisiz hale  getirilmesi  gerekir.

C)  Karaciğerin sentez fonksiyonunun değerlendirilmesinde  kullanılan  testler

Kanda dolaşan proteinlerin önemli bir kısmı  karaciğerde  yapılır.  Karaciğerde yapılan başlıca proteinler albumin, prealbumin, pıhtılaşma faktörleri, lipoproteinler,taşıyıcı proteinler ve kompleman komponentlerinin bir kısmıdır.

Albumin:

Albumin, beslenme durumu ve karaciğerin sentez yeteneğinin iyi bir göstergesidir. Karaciğerdeki protein sentezinin %10 unu, serumdaki protein miktarının da %75 ini  oluşturur. Plazma kolloid onkotik basıncının %75 inden sorumludur (Kolloid onkotik basınç: damar içindeki suyun damar dışına sızmasını  engelleyen basınç, bu nedenle  albümin seviyesi düşüklüğünde ödem oluşur). Kolesterol, biluribin, yağ asitleri, metaller ve birçok ilaç kanda albumine bağlanarak taşınır.  Albumin seviyesindeki değişiklikler ilaç metabolizmasını etkiler.  Normal serum seviyesi 3.5-5g/dl dir. Sağlıklı bir karaciğer günde 10-12g  kadar albümin sentezleyebilir. Karaciğer sirozunda bu miktar günde 4-5g ın altına düşer. Albuminin yarılanma ömrü 15-20 gündür. Karaciğer hastalıklarında serum albumin düzeyi  azalır. Klinikte rutin olarak kullanılan bir testtir.

Albumin karaciğer  hastalıklarının hem  teşhis ve hem de tedavisinde kullanılan bir maddedir. Klinikte  en sık olarak karaciğer sirozlu hastalarda vücutta biriken sıvıların (asit, ödem. Bkz karında sıvı birikmesi) tedavisinde kullanılır. Karaciğer yetersizliğinde vücutta biriken toksinlerin albümin içeren  dializatla   vücuttan uzaklaştırılması (MARS- Molecular Adsorbent Recirculating System) son yıllarda uygulanmaya başlanan bir tedavi yöntemidir.

Karaciğer hastalıkları dışında böbreklerden ve barsaklardan protein kaybı ile giden böbrek hastalıklarında (nefrotik sendrom) ve  sindirim sistemi hastalıklarında (bkz. protein kaybettirici enteropatiler), ince barsaklarda emilim kusuru oluşturan hastalıklarda (malabsorpsiyon) , uzun süren kronik hastalıklarda ve açlıkta da serum albümin düzeyi azalır.

Prealbumin:

Normal serum konsantrasyonu 30 mg/dl olup, erkeklerde biraz daha yüksektir. Yarılanma ömrünün kısa olması nedeniyle özellikle akut karaciğer yetersizliklerinde serum düzeyinin azalması tanıda yardımcı olur.

İmmunglobulinler:

Kronik karaciğer hastalığında serum immunglobulin düzeyi yükselir (Hipergammaglobulinemi).  İmmunoglobulinleri (IgG, IgM, IgA ve IgE) içeren gammaglobulinler normalde karaciğerde yapılmaz. Otoimmun hepatitte ve kronik viral hepatitte  IgG,  primer biliyer sirozda IgM, kronik alkolik karaciğer hastalığında IgA seviyeleri artar.  İleri evredeki kronik karaciğer hastalığında ve karaciğer sirozunda serum albumin  düzeyinin düşmesi ve globulin seviyesinin artması  önemli bir biyokimyasal bulgudur, albumin / globulin oranı 1 in altına iner.

Pıhtılaşma faktörleri:

Kanın pıhtılaşmasını sağlayan  pıhtılaşma (koagülasyon) faktörlerinin faktör 8 dışında tümü (I, II, V, VII, IX, X, XI, XIII) karaciğerde yapılır (faktör 8 damar endotelinde ve retiküloendotelyal sistemde üretilir). Bunlardan II, VII, IX ve X. faktörlerin etkin hale gelebilmesi için K vitamini gereklidir. K vitamini karaciğerde ‘vitamin K epoksit redüktaz’ enzimi aracılığıyla bu pıhtılaşma faktörlerinin karboksilasyonunu sağlar.Karaciğer hastalıklarında sentez yeteneğinin değerlendirilmesinde en sık kullanılan test ‘protrombin zamanı’ (PTZ) ölçümüdür. Prognostik değeri oldukça yüksek bir testtir (Prognostik – Hastalığın geleceği hakkında fikir verme).  PTZ, faktör I, II, V, VII ve X’ u kapsayan ekstrensek pıhtılaşma sistemindeki bozukluğu tanımlar. Normali 12-13 saniyedir. Bu test ayrıca kanın pıhtılaşmasını engellemek amacıyla kullanılan coumadin adlı ilacın etkinliğinin izlenmesinde de kullanılır.  Hepatosellüler hasarın ağır olduğu durumlarda ve kronik karaciğer  hastalıklarında  protrombin  zamanı uzar. Pıhtılaşma  faktörlerinin yarılanma ömürleri albuminden daha kısa olduğundan yeni ortaya çıkan  karaciğer hastalığının teşhisinde  protrombin zamanı ölçümü albumine göre daha yardımcı bir testtir.   Akut karaciğer yetersizliğinde mevcut koagülasyon faktörlerinin tükenmesi zaman alacağından  hastalığın erken saatlerinde PTZ  normal bulunabilir. Bu durumda yarılanma ömrü  5-6 saat kadar olan faktör 7 aktivitesinin ölçümü erken  teşhiste yardımcı olur.

PTZ  kolestatik karaciğer  hastalıklarında ve malabsorpsiyonla giden hastalıklarda ortaya çıkan K vitamini eksikliğine bağlı olarak da uzayabilir. Bu gibi durumlarda hastaya K vitamini verilmesi ile PTZ  normale döner. Ayrıca K vitamininden bağımsız bir faktör olan faktör 5 seviyesi ölçümü de tanıda yardımcı olabilir. K vitamini eksikliğinde faktör 5 aktivasyonu korunmuştur.

PTZ nın uzadığı  diğer bir  ciddi hastalık  yaygın damar içi  pıhtılaşmasıdır (DIC- Dissemine Intravascular Coagulation).  Hem DIC  hem de kronik karaciğer hastalığında trombosit  sayısı azalmıştır. Bu durumda serum faktör 8 düzeyinin ölçümü ayırıcı tanıda yardımcı olabilir. Faktör 8 düzeyi  kronik karaciğer hastalığında normal bulunurken DIC  da azalmıştır.

Lipoproteinler:

Kanda kolesterol, fosfolipid ve trigliseridlerin taşınmasını sağlayan lipoproteinlerin protein kısmının (apolipoprotein) büyük bölümü karaciğerde yapılır. Serum kolesterol düzeyi, kolestazla giden hastalıklarda artar ( bkz. kolestazla giden hastalıklar).  Karaciğerde yapılan bir enzim olan LCAT (Lecithin Cholesterol Acyl Transferase) plazmada kolesterolün esterleşmesini sağlar ve akut ve kronik karaciğer hastalıklarında aktivitesi azalır. Karaciğer hastalıklarında VLDL ve HDL azalırken, LDL ve trigliseridler seviyeleri artar. Kronik kolestazda ve karaciğer kanserinde plazmada başka bir anormal proteinin artışı görülebilir (lipoprotein X).

Karaciğer fibrozunun  değerlendirilesinde kullanılan noninvaziv testler

Fibrotest (FibroSure):

Bu test kronik karaciğer hastalıklarında karaciğerde bağ dokusu gelişiminin (siroz) karaciğer biyopsisi yapılmadan değerlendirilmesi amacıyla geliştirilmiştir. Test, serumda  alfa-2 makroglobulin, haptoglobulin, GGT, total biluribin ve apolipoprotein-A1  düzeylerinin ölçülmesini içerir. Karaciğerde anlamlı fibrozis yokluğunun gösterilmesinde  negatif öngörü değeri %90 civarındadır. Testte yüksek skor elde edilmesi siroz varlığına işaret eder.  

Karaciğerin metabolizma kapasitesi ile ilgili testler:

Karaciğer fonksiyonlarını değerlendirmek amacıyla, karaciğer tarafından metabolize edilen bazı ilaç veya kimyasal maddeleri vücuda vererek bunların karaciğerde metabolize olma hızını ve vücutta birikimini tayin etmek şeklinde yapılır. Bu testler rutin olarak kullanılan testler olmayıp genellikle  araştırma amacıyla klinikte kullanılırlar. Bu amaçla kullanılan başlıca maddeler; aminopyrine, antipyrine phenacetin, cafeine ve galaktoz’dur. En sık kullanılanı ‘Aminopyrine solunum testi ve galaktoz eliminasyon testidir. Eliminasyon testleri karaciğer fonksiyonların değerlendirilmesinde albümin ve protrombin zamanı ile iyi uyum gösterir. Galaktoz eliminasyon testinde  350 – 500 mg/kg galaktoz damar yolu ile verilir ve 5 dakikada bir alınan kanda galaktoz tayin edilir.

 Karaciğer ve Safra Yolları için özel testler:

 1-Viral hepatitlerin serum göstergeleri :

 Hepatit A ;   Anti-HAV IgM ve IgG

Hepatit B ;   HBsAg,  AntiHbs, Anti-HBc, HBeAg,  Anti-HBe, HBV-DNA

Hepatit C ;   Anti-HCV,  HCV RNA

Hepatit D (Delta):  Anti-HDV, HDV-RNA

Diğer virüslere bağlı viral hepatitler;     EBV, HSV ve CMV’ye karşı oluşan antikorlar
2-Otoantikorlar :

Primer biliyer siroz  :  AMA (Antimitochondrial anticor)

Primer sklerozan kolanjit:   p-ANCA  ( Antineutrophilic cytoplasmic anticor)

Otoimmün hepatit: ANA (Antinuclear anticor), LKM (Liver Kidney Microsomal anticor), SLA (Soluble Liver Antigen),  ASMA (Anti Smooth Muscle Antibody):

3- Alfa – fetoprotein (AFP) : Fetus (ana rahmindeki canlı) serumunda bulunan ve doğumdan sonra kaybolan bu protein, hepatosellüler karsinom (bkz. karaciğer kanseri) için tarama testi olarak kullanılabilir. Akut viral hepatitte AFP yükselmeleri hepatosellüler rejenerasyonun göstergesidir.